Yazdıklarıma başlık yazmak veya manşet atmak hiç zor olmamıştı şu ana kadar!.
Evet yanlış okumadınız şu ana kadar kim nasıl algılar diye düşünerek zaman kaybı yaşamadan son zamanlar da şahsım olarak gördüğüm ve şahit olduğum aslında hepimizin gerçeğini eğmeden bükmeden direk yazmak istiyorum. Aylardır neredeyse her saniye değişen zamlı fiyatların altında ezilen milyonlarca dar gelirli diyorduk ya hani ESKİDEN!
Ya şimdi yoksulluğun eksilere doğru her an hızla ilerlediği çaresizliği isimlendirmek gerekirse çözümsüzlük demek yanlış olmaz diye düşünüyorum.
Siz ne demek isterdiniz?
Yürüyüş yaparak evime dönerken, Belediyenin halk ekmek büfelerinin önünde uzayıp giden sıra kuyruklarında bekleyenlerin ellerinde üç ekmek bulunan poşetlerle hala beklediklerini fark ettim, yaklaştım uzun uzun izledim dayanamadım ekmeklerini almış olmalarına rağmen niçin bekliyorlar diye büfede ki hanımefendiye sordum, herkes aldıktan sonra kalırsa eğer, tekrar üç tane daha alabilmek için bekliyorlar diye cevap verdi, bir an sendelediğimi hissettim, insanlar altı ekmek alabilmek için aynı yerde saatlerce hem de iki tekrar sıra kuyruğunda ömür çürütüyorlar, bana nasıl ağır geldiğini anlatamam, cahilliğimi hoş görün zira anlatacak doğru kelimeyi bulamadım. Bir zamanlar yetmez ama evet diye nara atanlarımız vardı ya hani, şimdi sormanın tam zamanı NERDESİNİZ?
Akillerimiz vardı dünyayı kurtaracaktı sanki, kendilerinin dışında milyonlarca insan akil değilmiş gibi çıkmışlardı karşımıza boy boy resimler bol keseden atılan nutuklarla, peki şimdi NERDESİNİZ?
Şahsım adına çok merak ediyorum, hepimizin yaşamını hızla aşağıya çeken çözümsüzlüğe ne gibi AKİL verirler acaba, hep beraber refaha nasıl çıkarız, hatta yetmez ama uzaya dört şeritli yol yapmaya da çıkarız bellimi olur olamaz mı ne dersiniz.
Dört şeritli yollarla uzaya çıkmayı, cennette arsa almayı hayal ederken geldiğimiz nokta uzayıp giden ekmek kuyrukları, tane ile alınmaya başlanan domates salatalık, bırakın almayı, önünden geçmeye dahi korkulan et reyonları haa bir de elimizde şükürler olsun ve padişahım çok yaşa cümlelerinin ziyadesiyle var olduğunu unutmamak gerek.
Herkes bir yol tutturmuş gidiyor, kimimiz hayatı her anının tadını çıkararak dolu dolu yaşamaya çalışırken kimimiz bir lokma ekmeğin peşinden bir ömür koşuyoruz, kimimiz hayatını öğrenmeye ve öğretmeye adamışken, kimimiz (burun kaf dağında) gezinmeyi haddimiz olmadan adamlık sayarız. ADAM’LIK…
Ne demek gelin beraberce anlatmaya çalışalım istermisiniz? Kasıla kasıla övünerek dillerden düşürülmeyen ‘’ADAM’LIK’’ kelimesinin hakkını verebiliyormuyuz yaptıklarımızla mesela?
Yoksa (ADAM’IZ ABİ) Dediğimizde güvenilmesi gereken birine mi dönüşüyoruz anında sadece söylemle değil, temennim dilimizin söylediğini tam anlamıyla hakkını vererek işleve dökerek gerçekleştirebilecek zihin gücümüzü bir fark edebilsek, bununla beraber neler yapılabilecekleri keşfetsek.
Adam’lığın tanımını biliyormuyuz diye sorumun cevabını merak edenlerimiz var ise hiç üşenmeden rast gele bir halk ekmek büfesinin önünde uzayıp giden sıra kuyruklarında saatlerce altı tane ekmeği alabilmek için bekleyenlerden bir teyze veya amcayla ayak üstü üç beş kelime sohbet edin,ADAM’LIĞIN sadece tanımını değil, kitabını okumuş ezberlemiş kadar ders almış olacağınızdan hiç şüpheniz olmasın.
Hayatta kalabilme mücadelesi dediğiniz bu mu yok ya, bu kadarı da abartı diye aklından geçirip daha da ileri gidip dalgasını geçenlerde olacaktır elbette yazdıklarımı okurken. Şimdi gelelim uygun fiyata günde üç kap yemeği alabilmek için çoluk çocuk kadınlar uzayıp giden kuyruklarda saatlerce beklemeyi göze alabiliyorlar zira kucağındakinin dışında evde bekleyen çocuklarıma aş götürmek zorundayım diyorlar, yazdıklarımın hiç biri hayal değil ne yazık ki kendi adımız kadar gerçek.
Yıllardır çözümlenmesi çok ta zor olmayan bu acı tablonun umursanmadığı için, her an çığ gibi büyümeye devam etmesine öncelikle insan olarak sadece üzüldüğümü değil, kahrolduğumu belirmek istiyorum, çünkü hiç bir canlı varlığın bu denli ağır ve yorucu şartlarda yaşamaya mecbur bırakılmayı hakkettiğini kabul etmiyorum, vicdanım var, merhamet duygusunu bilen kimsenin bu vahim taployu içine sindirebileceğine inanmıyorum.
Yüreğimize su serpen duyarlı yönetenlerimizden…
ALLAH RAZI OLSUN!.
’’MANŞETİ SİZ ATIN’’ Başlığıyla başladığım yazdıklarımı okurken canınız sıkıldı offf beee bu kadar da olmaz diye söylenebilirsiniz.
Hadi gelin şimdiye kadar okuduklarınızda madalyonun yüzünü tersine çevirelim bakalım neler varmış hııı ne dersiniz ?
Peki hazırmısınız?
EVET…
‘’ALLAH RAZI OLSUN!.
Duyarlı merhametli vicdan sahibi kimseyi ötekileştirmeden hizmet için çırpınan tüm Saygıdeğer Sayın yönetenlerimize sonsuz teşekkürler.
Düşünün ki halk ekmek büfeleri yok.
Uygun fiyatta üç kap yemek yok.
Sabahları sokakta içince içini ısıtacak bedava çorba yok.
Merak etmeyin yüreğinizi daralmak, zihninizi yormak gibi bir düşüncede değilim, sadece bir kaç cümle, belki de bir iki paragrafla şu ana kadar anlatmaya çalıştığım tablonun…
(Ya olmasaydı )Diye şükrettiğimiz halimizle zihnimize hatırlatmalar yapmak istedim.
Anlayamadığım, algılamakta güçlük çektiğim zihnimdeki çılgın hiç susmayan tek soru?
Dayatılan yoksulluk sınırının altında imkansızlıklar ile boğuşulan yaşam biçimini kabul ederiz de, böyle bir yaşam biçimi niçin layık görülür bize diye hiç sorgulamayız, hatta çoğunlukla sorgulayanların karşısında olur tövbee de diye bir de nasihetlerde bulunuruz.
Gerçekler acıdır dayanılması zordur belki biraz can yakar lakin uyuyan vicdanı uyandırır, unuttuğumuz merhameti hatırlatır, insan olamaya davetiyedir anlamını bilene.
Hayaller uzaya dört şeritli yol iken…
Gerçekler çığ gibi hızla büyüyen ekmek kuyrukları oldu.
Geldiğimiz noktada hal böyle ağır,bu kadar vahim iken, zihin jimnastiği yapabileceğiniz yorumlarınızla beraber…
“MANŞET ATMAYI SİZ’LERE bırakıyorum.
Saygılarımla
“YAŞAMA DAİR HERŞEY”
B.Yaşam Uzmanı/Uzman Eğitmen
Mercane CAN