CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet gazetesinden İpek Özbey’in sorularını yanıtladı.
CHP 37. Olağan Kurultayı’ndan sonra hiç konuşmadı. Parti Meclisi’ne listeleri delip girenler, hiç beklemediği halde üstü çizilenler oldu. Bunun üzerine bir de Muharrem İnce, kendisine yönelik zehir zemberek açıklamalar yapıp, partide hareket başlatacağını açıklayınca gözler bir kez daha CHP’ye çevrildi.
Bir yandan Ankara’da erken seçim konuşulurken, CHP’nin lideri, Ayasofya tartışmalarında yeterince tepki göstermemek, partiyi sağa çekmek, muhalefetin ‘tek adamı’ olmakla eleştirildi. 2023’te Cumhurbaşkanı adayının Abdullah Gül olacağı söylentisi de bir yandan giderek yüksek sesle konuşulmaya başlandı. Tüm bu tartışmalara cevap vermesi gereken kişi CHP’nin genel başkanıydı.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet gazetesinden İpek Özbey’in sorularını yanıtladı.
– Sizinle yine çok tartışmalı bir dönemin ardından buluşuyoruz. Önce kurultay, Millet İttifakı polemikleri ve tabii ki Muharrem İnce faktörü… Bir açıklama yaptınız ve iddiaları parti yönetimi olarak yanıtladınız. Muharrem İnce’yi disipline vermeyi düşünüyor musunuz?
Bu aşamada hayır.
– Peki hangi aşamada?
Partiye zarar veren hiç kimseyi partide tutmak istemeyiz.
– Muharrem İnce CHP’ye zarar veriyor mu, kime yarıyor bu kargaşa?
Bunun takdirini kamuoyuna bırakıyorum.
– İnce, sizi muhalefetin tek adamı olmakla itham etti. Kurultay döneminde de bu yönde eleştiriler aldınız. Doğru mu, tek adam mısınız?
Öncelikle şunu söylemek isterim, kurultay, gerçekten de çok güzel bir atmosferde gerçekleşti. Pandemi döneminin tüm koşullarına uyuldu. Hiçbir yerden, medya mensupları dahil şikâyet gelmedi. Kurallara uyarak gereği yapıldı. Söylem olarak da son derece başarılı bir kurultaydı. “Kurultayı neden şimdi yapıyorsunuz?” diye eleştiriler geldi. “Partiler kongrelerini yapabilir” diye açıklama gelince, yaptık. Çünkü sonbaharda tablonun ağırlaşabileceğini görüyorduk, ki zaman bizi haklı gösterdi. Önümüzdeki dönemde, Covid-19’la ilgili olarak çok daha kötü bir tabloyla karşı karşıya kalabilir Türkiye.
– Fotoğrafın geneline baktığımızda hiçbir siyasi partide genel başkana karşı bu kadar direnç gösterilmiyor. Niye CHP’de hep bir parti içi muhalefet, bir hareket var?
Demokrasinin gereğidir bu durum, olması gerekendir. Kişisel çıkar, kişisel ikbal amacı taşımadıkça her türlü eleştiriyi, her türlü muhalefeti anlayışla karşılamak tarihsel sorumluluğumuzdur. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin ana direklerinden, temel taşlarından biridir. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizin siyasi kadrolarının evi CHP’dir. Ülkemizi çok partili siyasi hayata taşıyan parti, CHP’dir. Şimdi yeni bir devrime doğru yürüyoruz. Cumhuriyetimizi, kuruluşunun yüzüncü yılında demokrasiyle taçlandıracağız. Dolayısıyla demokrasiyi savunuyorsak önce parti içinde demokrat olacağız. Eğer bir yanlışlık varsa yanıtını veririz, yoksa gelen eleştirilerden ders çıkarırız. Bunu yapmazsak kuruluş felsefemize aykırı davranmış oluruz. Ana felsefemiz, ülkenin bağımsızlığı, ekonomik büyümeyi sağlamak, çok partili hayata geçmek, Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak. Dolayısıyla bu eksenden sapamayız. Bu eksen, milyonların benimsediği, içselleştirdiği eksendir. Bu ekseni belirleyen Mustafa Kemal Atatürk, çağdaş uygarlığı yakalamaktan, aşmaktan söz ediyor. Çağdaş uygarlığı, bilgiyle, bilimle aşarsınız. Üniversiteleriniz, insan kaynağınızla, güçlü bir ekonomiyle aşarsınız. Dünyada saygınlığı olan ülkeyi böyle inşa edersiniz. Türk Lirası’nın değer kazanmasını isterseniz bunun yolu da üretimden geçiyor. Üretimin bir ülkenin bağımsızlığı açısından ne kadar değerli olduğunu bilen de yine Mustafa Kemal ve arkadaşlarıydı. Osmanlı’nın bütün borçlarının sırtında olduğu en zor dönemlerde savunma sanayiinden tutun, şeker, kâğıt, demir çelik fabrikalarına kadar, savaş meydanlarında kazanılan zaferleri ekonomik zaferlerle taçlandırmışlardır. Bu ekonomik zaferler, Türkiye’ye dünya ölçeğinde saygınlık kazandırmıştır. Özetle ben parti içi eleştirilere, muhalefete demokrasi penceresinden bakıyorum. Dediğim gibi olması gereken budur. Pek çok partide böyle bir yaklaşım olmadığı, lidere bağlılık korkuyla ilişkili olduğu, liderin bizzat kendisi eleştiriden hoşlanmadığı için CHP’de kökleştirmeye çalıştığım eleştirel bakış açısı yadırganıyor haliyle. Ama Türkiye tüm bunları aşacaktır.
– Partinizdeki muhaliflerden konu açılmışken… Selin Sayek Böke sizi eleştiren, size karşı hareket başlatan ekipte yer alıyordu. Genel sekreter seçilmesi de hayli şaşırttı. Burada hangi motivasyonla hareket ettiniz?
Özel bir motivasyana gerek yok. Selin Hanım, partili bir arkadaşımız. Avrupa Konseyi’nde ülkemizi ve partimizi başarıyla temsil ediyor. Sadece Selin Hanım’la ilgili değil, diğer pek çok arkadaşımızla geçmişte ve hatta bugün bile bazı konularda farklı düşünüyor olmamız, birlikte çalışamayacağımız anlamına gelmez. Eğer siz, az önce sıraladığım hedefleri gerçekleştirmek istiyorsanız ortaklaşmak zorundasınız. Birlikte çalışmak zorundasınız. Sizi eleştirdi diye eleştirenleri partinin dışına atarsanız, “Artık senin burada yerin yoktur” diye bir kin, öfke, önyargıyla yaklaşırsanız bunun adı zaten “siyaset” olmaz. Siyaset, kin ve öfkeyle yönetilecek bir alan değil. Tam tersine siyaset, gelen eleştirilerden ders almasını bilen bir yönetim anlayışıdır. Böyle yaparsanız başarılı olursunuz. Geçmişte bana muhalefet eden, kurultayda benim değil başka bir adayın kazanması yönünde imza veren, oy veren arkadaşlarım arasında hâlâ milletvekili olan, belediye başkanı olan, partimizin yönetim organlarında görev alan isimler var. Biz birlikteyiz. Demokrasiyi içselleştirmişseniz bunları olağan bulmalısınız.
– Olağan buluyor ve hiç öfkelenmiyorsunuz, öyle mi?
Evet, öyle. Hiç öfkelenmiyorum, kimseye kin tutmuyorum. Hatta hiç öfkelenmediğim, en ağır eleştirileri yapmış arkadaşlarımla da çalışabildiğim, çalışmaktan memnuniyet duyduğum için en yakın arkadaşlarımdan zaman zaman eleştiri de alıyorum. (Gülerek)
– Kurultayda PM dışında kalıp MYK’ye giremeyen Tuncay Özkan’a başdanışmanlık verdiniz. Sizin için neden vazgeçilmez bir partili Tuncay Özkan?
Hayır, az önce de söyledim, demokrasiyi içselleştirmişseniz, liyakate önem veriyorsanız, hiç kimse vazgeçilmez değildir. Tüm görevler ve görevlendirmeler için geçerlidir bu. Önce onun altını özenle çizeyim. Bugünkü koşullarda medya ve iletişim konularında en iyi görev yapacak arkadaşımız oydu. O çerçevede kendisine bir görev verdik. Yoksa kendisini partinin dışına itmek veya “seçilmedi” diye başka bir arayış içine girmek doğru değildi. Gördüm, çalışıyor. Ona yönelik ciddi eleştiriler yapılıyor ama o hiçbir TV kanalına çıkmıyor. Sadece işini yapıyor. Dolayısıyla arkadaşımız bu görevini sürdürecek.
– Bu noktada, kurultay öncesi İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun yaptığı “Tuncay Özkan’ın girmesini istemedim” açıklamasını hatırlatmam gerekiyor. Sorun mu var?
Doğru bulmadığımı söyledim.
– İşinize müdahale olarak mı gördünüz?
Hayır, doğru bulmadığımı söyledim, o kadar.
– “Dostlarınız”la ilgili de konuşalım: Sıraladığınız 13 maddede ortaklaşan herkesin dostunuz olduğunu söylediniz. Nerede ortaksınız anladık, peki, CHP olarak nerede ayrışacaksınız? Sonuçta bu bir tek parti değil, bir ittifak…
Sürece en başından bakmak gerekiyor. Eğer illa bir milat olacaksa, 16 Nisan referandumu kampanyasından günümüze, çeşitli nedenlerle CHP’ye uzak olan siyasal, toplumsal ve kültürel kesimlerle bir araya geldik. Öncelikli hedefimiz, önyargılarımızdan karşılıklı olarak kurtulmaktı. Hiçbir siyasi beklenti içinde olmaksızın, birbirimizi tanıma ve hatta bir helalleşme süreciydi bu. Bu, yıkılan önyargıların sonucudur, Millet İttifakı’nın son iki seçimdeki başarısı. İstanbul, Ankara, Adana, Mersin ve Antalya’nın kazanılması. Sonrasında ise Covid-19 sürecinde, “Alçakgönüllü Bir Uygarlığın İnşasına Çağrı” başlığı ile bir yazı kaleme almıştım. O yazıda, hem Türkiye hem dünya için yepyeni bir ekonomik ve siyasal yaklaşımı ortaya koydum. Sonrasında “Buhrandan Çıkış Çağrısı” yaptık. Son olarak da kurultayımızda İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamemizi açıkladık. Bu, sıradan bir 13 madde değildir. Türkiye’nin geleceğini tarif eden ve dostlarımızla birlikte oluşturacağımız iktidarımızda da yol haritamızı anlatan maddelerdir. Kurultayda da söyledim: Bu 13 maddenin altına imza koyan herkes, bizim dostumuzdur. İktidar çevresinden birçok tepki geldi, anlıyorum, telaşlanıyorlar. Çünkü iktidardan gideceklerini onlar da görüyor. Bakın İpek Hanım, en geç 2023’te seçim yapılacak. Dolayısıyla en geç 2023’te, biz, dostlarımız ile birlikte iktidara geleceğiz. Geçmişin kavgalarını, tartışmalarını, ayrışmalarını bir kenara bırakmak, asgari müştereklerde, belirli ilkeler çerçevesinde bir araya gelmek gerekiyor. Nedir o; güçlü bir demokratik parlamenter sistem, kadın-erkek eşitliği, kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasının devlet politikası olması, hukuk sistemimizin darbe hukukundan arındırılması, çağdaş ülkelerdeki demokratik kuralların bizim ülkemiz için de geçerli olması, yargının bağımsızlığı, Meclis’in vesayetten kurtulması ve TBMM’ye ilk kurulduğu günkü onur ve şerefinin iade edilmesi… Bunlar bizim ortaklaştığımız alanlar… Bunun sağı solu yok. Demokrasi, sağcısı için de solcusu için de geçerli. Demokrasinin dışına çıkanları diktatör diye adlandırıyoruz zaten. Demokrasiyi savunuyorsak demokratik yaşam benim için de geçerli, benim gibi düşünmeyen için de geçerli olmalı. Böyle düşünüyorsak sorun yok zaten. İttifak dediğimiz, “dostlarımız” dediğimiz şey bu. Yani Türkiye’yi “ikinci yüzyıla” hazırlayacak olan, bölgesinde ve dünyada güçlü kılacak insanların, partilerin birlikteliğidir. Ben böyle bakıyorum.
– Bu ittifaklarla CHP’yi sağa kaydırdığınızı düşünenler var, ne diyorsunuz?
Hayatımda duyduğum en saçma şeylerden birisidir bu. Az önce ifade ettiğim parti içi demokrasiyi işletecek, taşeron işçileri gündeminin en baş konusu yapacak, apartman görevlileri için kadınlar için gençler için işçiler için gecenizi gündüzünüze katacaksınız.. Adalet için Ankara’dan İstanbul’a yürüyeceksiniz.. Herkes için ve her alanda adalet için mücadele edeceksiniz, sonra da yok CHP sağa kaymış. Bu eleştirileri yapanların pek çoğunun solculuğu “sözde” solculuktur, gardrop Atatürkçülüğü gibi, gardrop solculuğu, kantin solculuğudur. Biz “Taşeron işçilerine kadro” diyene kadar, kimsenin aklına gelmiyordu o kardeşlerimiz. Kimse “Bu ülkede 100 binlerce taşeron işçi var, onların hakları ne olacak” diye sormuyordu bile. Acaba emekliye iki maaş ikramiye, bu sözü söyleyenlerin aklına geliyor muydu? Toplumun en yoksul kesimi olan orman köylülerini gündeme getirmek, bu sözü söyleyenlerin akıllarına geliyor muydu? Bu sözü söyleyenler acaba kendi oturdukları binalarda apartman görevlilerinin sorunlarını biliyorlar mıydı? Toplumun en duyarlı, bugüne kadar sahip çıkılmamış her kesimine sahip çıktık. Bana söyler misiniz, bunun neresi sağcılık? Rakı masalarında Cumhuriyet Halk Partisi’ni eleştirmeyi asla kabul etmem ve doğru bulmam. Oturup, CHP’yi samimi olarak eleştirenleri dikkatle okurum. Çünkü onlardan öğreneceğim şeyler vardır. Ama oturup kendisine post tahsis edilmedi diye veryansın edeni samimi bulmam. Bunlardan dost da olmaz, partiye, ülkeye yarar da gelmez.
– Örneğin Ayasofya açılışında çok tepki göstermemekle eleştirildiniz. Orada hedef alınan Atatürk’e sahip çıkmadığınız dahi söylendi. Sahiden de çok yüksek sesli bir tepki vermediniz..
İpek Hanım, neden tepki göstermediğimi anlatayım, ama önce şunu da ben sorayım: Ayasofya için tepki vermediğimiz için bizi eleştirenler kim, kim Allah aşkına? Ciddiye alınamayacak kadar ülke gerçekliğinden kopmuş, küçük bir grup. Atatürk’e sahip çıkmamakla ilgili bir durum değildir bu. Her bir CHP’li Atatürk’e azim ve kararlılıkla sahip çıkar. Her bir CHP’linin yolunu aydınlatan da Atatürk’ün düşünceleridir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ayasofya konusu ise bir oyundu, Ayasofya gibi kutsal bir mekânın siyasete alet edilmesiydi. Aslında Erdoğan, Ayasofya’yı ikbali için yani siyasetteki düşüşünü durdurmak için açıyordu. Biz bu oyuna gelmedik.
– Geçmişte böyle bir refleks mi vardı?
Evet, vardı. Onlar bir şey söylediğinde ne tepki vereceğimizi gayet iyi biliyorlardı. Politikalarını bunun üzerine inşa ediyorlardı, biz bu oyunu bozduk. Yapıyorlar, bakıyorlar ki bekledikleri tepki gelmiyor. O zaman kendi kitlelerine anlatamıyorlar. Bu CHP, eski CHP değil. “Bu CHP var ya bu CHP, her şeye itiraz eder” diyemiyorlar. Tam tersine, şöyle bir sürece evrildik. Ülkenin sorunları var, bu sorunların nasıl çözüleceğini madde madde açıkladık. Ekonomik krizin ilk başlangıcında, Ağustos 2018’de, 13 maddeyle krizden nasıl çıkarız diye basın toplantısı yaptık. Şu anda bir buhran dönemi yaşıyoruz, bu buhranı nasıl aşacağımızın yol haritasını da çıkardık, Buhrandan Çıkış Çağrısı yaptık. Dolayısıyla biz sürekli eleştiren değil, Türkiye’nin sorunlarını nasıl çözebileceğimizi geniş kitlelere anlatan bir partiyiz şu anda. Ve ben bundan gurur duyuyorum.
– Mesela Ayasofya meselesi: Diyanet İşleri Başkanı kılıç çekti, Atatürk’ü hedef aldı. O noktada ittifak ortaklarıyla nasıl bir çalışma içine girdiniz? Bir telefon trafiği mi başladı, “Bu konuda tepkimizi şu şekilde vereceğiz” diye bir yol mu belirlediniz?
Mustafa Kemal Atatürk hepimizin, vicdanı olan herkesin ortak değeridir. Mustafa Kemal Atatürk, Milli Kurtuluş Savaşı’nı verirken kendisiyle aynı şeyleri düşünmeyen arkadaşlarıyla birlikte mücadele etti. Ayrışmalar sonradan başladı. Mustafa Kemal de onları dikkatle dinledi, izledi. Biz, Diyanet İşleri ve Genelkurmay Başkanlığı’nı siyaset dışında tutarız. Hep öyle olmuştur, geleneksel bir tavırdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Mustafa Kemal Atatürk’ü dışlayıp hedef alması asla kabul edilemez. Bunu grup toplantısında da açıkladım. Bugünler aynı zamanda, Mustafa Kemal Atatürk’ün değerinin daha da iyi anlaşıldığı, onun öngörülerine daha da saygı duyulduğu günlerdir. Örnek vereyim, Z kuşağı diyoruz değil mi? Aslında hangi harfle adlandırılıyor olursa olsun, gençlerimiz Mustafa Kemal’in yıllar önce tanımını yaptığı, olmasını istediği gençlerdir. Ne diyordu? “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür.” Günümüzün gençleri tam da bu tarife uyan bir kuşaktır. Onlar her alanda özgürlük istiyor, kısıtlanmak istemiyor. O yüzden de Saray iktidarının baskıcı, kısıtlayıcı, engelleyici politikalarına teslim olmuyorlar. Zaten bizim görevimiz de onlara bu özgürlük alanlarını sağlamaktır.
– CHP’de Atatürk düşmanları var mı?
Hayır efendim, yok. Olamaz!
– PM’yi, DEVA Partisi lideri Ali Babacan ile uyumlu çalışmaya göre belirlediğiniz de iddialar arasında. Babacan ve Davutoğlu’yla Millet İttifakı’nın genişlemesi söz konusu mu?
Ciddiye alınacak iddialar değil bunlar. Hatta bence iddia bile değil. İddianın da bir ciddiyeti, bir ağırlığı olur, o da yok. Millet İttifakı genişler mi? Onu zaman gösterir, bugünden bir şey söyleyemem. İki parti de şu anda kuruluş aşamasında. Siz nasıl gazeteci olarak dikkatle izliyorsanız, biz de siyasetçi olarak dikkatle izliyoruz. Bu konuda bir söz söylemek, her şeyden önce o iki siyasi partiye nezaketsizlik olur. Nihayetinde, uzun yıllar ülke yönetiminde bulunmuş kadrolar tarafından kurulmuş iki ayrı siyasi parti. Süreç içinde siyasi kimliklerinin inşa sürecini tamamlayacaklar.