İnsanlığın hem en büyük sermayesi hem de en büyük düşmanıdır zeka.
Sahibinin kalbine ve ahlakına göre yürür.
İyilikle birleştiğinde bir buluşa, kötülükle birleştiğinde ise yokoluşa sürükler insanlığı .
Dün akşam saatlerinde Barış meydanında düşündüm bunları.
Bir ağacın kuru gölgesinde…
Bir ağacın zehirlenmiş gövdesinde…
Evet…
Çöldeki bir vaha gibi çevreye birkaç gün öncesine kadar gülücükler saçan o güzelim ağacın yanındaydım meslektaşım Abidin Yağmur ile. .
Toprakla birleştiği kalın gövdesinde kurşun yarası gibi delikler açılmıştı.
Zehir enjekte edilmişti çaresiz ve savunmasız bedenine ..
Gördüm.
O an kendimi otopsiye giren bir savcı gibi hissettim.
Dokundum.
Ve dokundukça, dokundu bana bu durum.
Anlayacağınız, meslek yaşamımın en zor haberlerinden birinin tam ortasındayım.
Hangi gerekçe ile yapıldı bilemem.
Ortada bir gerekçe var mı onu da bilemem.
Ama yapılan saldırının ya da suikastın bir zeka ürünü olduğunu söyleyebilirim.
Hem de şeytani bir zeka.
İnsanlıktan ve vicdandan nasibini almamış bir zeka.
Bu arada Abidin’le çekim yaparken ağacın hemen yanı başındaki seyyar satıcının feryadı daha da içimizi acıttı.
O da isyanlardaydı.
“Bakın! Ağlattılar ağacımı “dedi..
” O benim şemsiyemdi, beni yağmurdan, güneşten çok korudu ” dedi gözlerimize kahırla bakarak.
Sonra ağacı çevreleyen banka çıkarak kurumuş gövdesinden çıkan yeşil tomurcuğu gösterdi bir umutla.
“Sulayacağım onu, yaşayacak ..Yaşatacağım.”
Sonra öğrendik ki Valilik ve Emniyet konuyla ilgili soruşturma başlatmış ve çevredeki MOBESE kameralarını incelemeye almış. Saldırganlar için bu sonun başlangıcı demek. Yakalanmamaları mümkün değil. Gelişmeleri takip edeceğiz.
Bir meczup işi mi, bir organize suç işi mi, yoksa bir komplo mu ya da durumdan vazife çıkaran bir ahmak işi mi bekleyip göreceğiz.
Bu konuda özel bir sorumluluk da Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer’e düşüyor.
“BEN BÜTÜN CANLILARIN BELEDİYE BAŞKANIYIM” mottosuyla yola çıkan ve koltuğa oturan Seçer’e…
Sahili 24 saat yaşanır hale getiren ilk belediye başkanı olan Seçer’in aynı sahilde bir ağacın yaşam hakkını elinden alanların tespitinde ve varsa ihmali üzerinde hassasiyetle duracağını düşünüyorum.
Daha öncede fiziki mekanlara saldırıların olduğu sahil şeridinde bu defa bir ağacın akla hayale gelmeyen bir yöntemle katledilmesi hem canlıların güvenliği hem de kendi siyasal ve kurumsal güvenliği açısından da çok önemli.
Başkan’ın dikkatle takip etmesi ve kesin sonuç alması gereken bir durum bu.
Uzun lafın kısası ;
Millet bahçesi yapılırken Müftü deresinin kıyısından sökülen ağaçlar …
Aydıncık’ta Gülnar’da yanan ağaçlar.
Toros dağlarında rant uğruna kesilen ağaçlar.
Ve şimdide Barış meydanını adeta bir kartpostala dönüştüren kauçuk ağacı.
Kuruyan, zehirlenen, yanan ağaçlar mı, yoksa insanlık mı?
Yorumu sizlere bırakıyorum.