“50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor” diyen Erdoğan: En fazla oyu alan aday kazanırsa seçim hızlıca tamamlanır

“50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor” diyen Erdoğan: En fazla oyu alan aday kazanırsa seçim hızlıca tamamlanır

reklam"

Erdoğan, “Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa… Bundan sonra kim bilir daha neler çıkar? Ama oy sayısı itibarıyla ‘En fazla oyu alan aday seçilir’ denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır” ifadelerini kullandı. Mevcut anayasanın satır aralarında darbeci zihniyetin ruhunun dolaştığını öne süren Erdoğan, “Dünya 1980’li yıllardan bugüne çok değişti. Bu değişiklikler anayasa metnine yansıtılmaya çalışılsa da bu anayasamızın metinsel bütünlüğünü yok etti. Yeni, sivil, kapsayıcı ve çağın gerekliliklerine tam uyumlu bir anayasayı Türkiye’ye kazandırmak, ulaşmayı arzu ettiğimiz en önemli hedeflerimizden biri. Meclis’te yeni anayasa çalışmalarına birkaç defa başladık ancak muhalefetin engellemeleri, verdiği sözleri yerine getirmemesi nedeniyle hep yarım kaldı. Biz verdiğimiz sözün arkasındayız, milletimizi hak ettiği sivil anayasaya kavuşturacağız” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya’daki kritik zirvenin ardından Türkiye’ye dönüş yolunda gazetecilerin sorularını yanıtladı. NTV’nin aktardığı habere göre Erdoğan şu açıklamalarda bulundu:

SORU: “Türk beklenendir” bakış açısıyla sürdürdüğümüz dış politikamızın son hamlesi, Gazzeli kanser hastalarının tedavi için Ankara’ya getirilmeleri oldu. Dünya üzerinde bu işi gerçekleştiren tek ülke biziz. Yani, Mısır üzerinden başka bir ülkeye gönderilen ilk hastalar bu hastalar… Gazze için atacağımız yeni adımlar nedir?

Gazze için birçok adım atıyoruz ve bunların başında sağlık alanındaki adımlarımız geliyor. 27 kanser hastasının ülkemize getirilmesi bu işin sadece bir cüzü, yoksa hasta sayısı çok çok fazla. Cerrahi müdahale yapılacak olanlar, zaten yüzlerce ve onları henüz oradan çıkartamıyoruz. Biz diyoruz ki, “Bizim hastanelerimiz müsait. Yeter ki çıkartalım, yeter ki müsaade etsinler. Alalım onları, bizim hastanelerimizde tedavilerini yapıp gönderelim.” Biz ülkelerden bir ülke, diyarlardan bir diyar değiliz. Gönlümüz de gönül coğrafyamız da geniş.

Gıda, ilaç, su gibi temel ihtiyaçları karşılamak amacıyla hava ve deniz yoluyla sevkiyatlarımız neticesinde yüklü bir yardımı bölgeye ulaştırdık. Siyasi arenada Gazze’ye yönelik destek ve uluslararası toplumda farkındalık oluşturma çabalarımız hız kesmeden devam ediyor. Gazze için atılacak en doğru adım, bir an önce ateşkesin sağlanmasıdır ve önceliğimiz ateşkesle birlikte kalıcı barışı tesis etmek olacak. Ateşkes sağlandığı takdirde İsrail’in sebep olduğu yıkımı tazmin etmesi için ne gerekiyorsa yapacağız. Gazze’deki hasar görmüş altyapıyı yeniden inşa etmek, yıkılan okullar, hastaneler, su ve enerji tesislerinin yeniden yapılması için çaba harcayacağız. Ateşkesin sağlanmasının ardından Gazze halkının yaşam koşullarını iyileştirmek, umutlarını yeşertmek için elimizden geleni yapacağız. Dünya Gazze’ye yüz çevirse de, Türkiye olarak mazlumların yanında yer aldık, almaya devam edeceğiz.

SORU: İsrail’in tehdidine rağmen yardımların ulaştırılması amacıyla Gazze’deki Refah Sınır Kapısı’nın açık tutulması mümkün olabilir mi? Bu konuda Mısır başta olmak üzere bölge ülkeleri cesaretlendirilebilir mi sizce?

Şu anda Mısır bir yere kadar cesaret gösteriyor. Refah sınır kapısının açık tutulması son derece önemlidir. Gazze’yi hayatta tutan, oradaki sivilleri masumları yaşatan bir hayat damarı haline geldi. Yardımlarımız sınırlı da olsa oradan kardeşlerimize ulaşıyor. İsrail bu yardımları engellemeye, Gazze’yi açlığa, susuzluğa mahkum etmeye çalışıyor ve zaman zaman yardımların geçişini engelliyor. Ancak biz yılmıyoruz, uluslararası yardım kuruluşlarını, Birleşmiş Milletler’i devreye sokuyor, yardımlarımızı istediğimiz ölçüde olmasa da ulaştırıyoruz. Bizler Gazze’yi hayatta tutmaya devam edeceğiz.

Engellemelere rağmen edeceğiz. Başta İslam ülkeleri olmak üzere bütün dünya bu yardımlar için seferber olmalıdır.

SORU: Türkiye’nin çabalarıyla, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bildirisine, İsrail yetkililerinin tehdit olarak öne sürdüğü nükleer silahlarının araştırılıp dünya gündemine getirilmesi maddesi girdi. Netanyahu da bundan rahatsız oldu, Arap liderlerini “Çıkarlarınızı korumak istiyorsanız susun” diye tehdit etti. Siz de grup toplantısında “Elinde atom bombası var mı yok mu?” diye sordunuz. Cevap verebilir mi bu soruya Netanyahu? Şayet veremezse, Uluslararası Atom Enerji Ajansı’nın iddiaları araştırmasını sağlamak için nasıl bir yol izlenebilir?

Şu an itibarıyla bini aşkın avukat Uluslararası Ceza Mahkemesine bu savaş suçlarının sorgulanmasına yönelik, soruşturma açılması için başvuru yaptı ve bu başvurular devam ediyor. Bu işin bir bölümü. Diğer taraftan, İsrail Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasına taraf değil. Taraf olmadığı için ilk etapta kurallarına da tabi olmuyor. Ama üye ülkelerin nükleer güvenlik adına Uluslararası Atom Enerjisi Kurumuna başvurup bir denetleme mekanizması isteme durumu var. Onu şu anda harekete geçireceğiz. Oradaki kurulu toplayacak, bu talebe dair bir karar verecekler. Bu süreç biraz zaman alacak. Kurul kararını Atom Enerjisi Kurumunun üst organı olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne göndermeleri gerekiyor. Orada Amerika Birleşik Devletleri’nin İsrail’in yanında durup bu konuyu veto etmesi mümkün. Ancak bu konunun, o zeminde tartışılır hale gelmesi bile muazzam bir durum. Şu ana kadar İsrail ile ilgili böylesi bir başvuru resmi kayıtlara ilk defa geçiyor. Bunun ilerletilmesi bölgedeki stratejik çıkarları dengeleme açısından çok önemli bir konu. Buradan baskı kurmaya devam edeceğiz. Biz Türkiye olarak bu çağrıyı yapıyoruz. Vakit çok geç olmadan İsrail’in nükleer silahları şüpheye yer bırakmayacak biçimde denetlenmelidir. Biz bunun takipçisi olacağız. Tüm dünya kamuoyuna da bunun peşini bırakmama çağrısı yapıyorum.

SORU: Sayın Cumhurbaşkanım, Netanyahu’ya “gidicisin” dediniz. Ne durumda Netanyahu’nun hali? Gelişmeler ne gösteriyor Netenyahu için?

Netanyahu gidicidir, kurtuluyoruz. İnşallah İsrail de kurtulacak ondan, tüm dünya Yahudileri de kurtulacak. Şu anda kendi ülkesinde halkın yüzde 60-70’i Netanyahu’nun karşısında. Çünkü hem ülkesine hem dünyaya ciddi fatura ödetiyor. Şu anda herkes onu silahla besliyor, parayla besliyor ama bu durum onu destekleyen ülkelere bir bedel ödetiyor. Yeter ki biz güçlü olalım. Biz güçlü oldukça bu durum çok farklı bir şekilde Allah’ın izniyle gelişir. Buna inanıyorsak mesele yok. İsrail yönetiminin Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanması için birçok delil mevcut. İsrail’in işlediği savaş suçlarını bir Müslüman ülke işlemiş olsaydı, uluslararası yargı yolu için özel bir çabaya gerek dahi kalmaz, süreç resen başlatılırdı. Biz önyargısız bir biçimde bu suçların cezalandırılması için elimizden geleni yapacağız. İsrail’in işlediği suçların peşini herkes bıraksa da biz bırakmayacağız.

SORU: Sayın Cumhurbaşkanım maalesef tekrar hastane vurdular, Şifa Hastanesi’nden bahsediyorum. Baskın yaptılar ama gerekçe olarak karargah olduğunu söylediler. Üstelik Amerika’nın toplu istihbaratı denildi. Ve daha da kötüsü Netanyahu “Giremezsiniz dediler, girdik.” açıklaması yaptı. Tüm bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir de üstüne üstlük hastaneden ağır silah da çıkmadı. 7-8 tüfek dışında hiçbir şey çıkmadı oradan. Karargah falan olmadığı görüldü. Amerika Birleşik Devletleri’nin de bu istihbaratlarla hastane bombalanmasına yol verdiği ortaya çıkıyor. Tüm bunları nasıl değerlendirirsiniz?

Hatırlayın, Amerika Birleşik Devletleri kitle imha silahı yalanıyla Irak’ı işgal etmişti. O zaman bu dezenformasyon anında ne yazık ki çürütülemedi. Bugün İsrail benzer bir şekilde birçok yalan üzerinden kendi işgalini saldırganlığını meşrulaştırmaya çalışıyor. Bugün de uydurma bahanelerle Gazze’de işledikleri savaş suçlarına kılıf bulma gayretindeler. İsrail bu suçları, bilmeden ve yanlışlıkla değil aksine taammüden işlemiştir. Tüm katliamlar tasarlanmış, kadınların, erkeklerin, çocukların nerede nasıl öldürüleceği tek tek planlanmıştır.

İsrail, bırakın tüfeği, hastaneye topla tankla giriyor. Hala hastanenin altından tünel arıyorlar. Bütün bunların hepsinin yalan olduğu ortaya çıktı.

7 Ekim’den itibaren özellikle İsrail’de artık bizatihi devlet, hükümet yetkililerinin doğrudan bile isteye yalan söylediğini defalarca gördük ve bunlar bir yalanı artık sosyal medya kullanıcıları üzerinden değil, bizatihi kendi basın açıklamalarıyla yaymaya başladılar. Artık panikle bizzat resmi yetkililer dezenformasyona sarılıyorlar.

7 Ekim’den itibaren İletişim Başkanlığımız bünyesindeki Dezenformasyonla Mücadele Merkezi aracılıyla hızlı bir şekilde İsrailli yetkililerin söylediği yalanları ifşa edip, gerçeğini paylaşıyoruz ve bunu uluslararası medyaya hızlı bir şekilde iletiyoruz. Böylelikle de İsrail’in maskesini düşürmüş oluyoruz. Böylelikle de İsrail’e yönelik ciddi bir uluslararası baskı oluşuyor. İsrail’in söyledikleri medyada kolaylıkla dolaşamaz hale geldi. Zira biz doğrudan İsrailli yetkililerin paylaştığı ve söylediği 100’ün üzerinde yalanı, uluslararası medyada haber olacak şekilde deşifre ettik ve bu süreç devam ediyor. Dolayısıyla burada İsrail’in daha önce zaman zaman uyguladığı ve daha çok kapalı aktörler, satın aldıkları bir takım gazeteciler üzerinden uyguladığı yöntemi şimdi kendilerinin bizzat tatbik ettiklerini ve bununla hızlı aktif ve doğru kanallar aracılığıyla mücadele edilmesi gerektiğini gördüğümüz için bu mücadeleyi veriyoruz.

SORU: Benim sorum bugün ortaya çıkan mektupla ilgili. İsrailli rehinelerin aileleri size seslendiler. Bir insani müdahalede bulunma imkanınız olabilir mi? Rehinelerden haber almamız hatta kurtarılması noktasında.

Hamas’ın elinde tuttuğu İsraillilerin ailelerince tarafıma yazılmış mektupta bizim yakınlarının salıverilmesi ile ilgili devreye girmemiz talep ediliyor. Biz İsraillilerin de Filistinlilerin de esir tutulmasını istemeyiz. Daha önce de açıkladığım gibi Hamas’ın bu insanları bırakmamak gibi bir bakış açısı yok. “Bırakırız” diyorlar zaten. İstedikleri İsrail tarafından hukuksuzca tutuklanan küçük yaştaki çocuklardan tutun annelerin ve babaların da aralarında bulunduğu tutsakların salıverilmesi. Düşünün İsrail yönetimi 5 yaşındaki çocukları tutuklayacak kadar insanlıktan çıkmış durumda. İsrail’in sivil katliamlarından Hamas’ın elindeki rehinelerin bir bölümü etkilenmiş durumda anladığımız kadarıyla. İşin şöyle bir yönü de var. İsrailli aileler bize bu yöntemle ulaştıklarına göre kendi hükümetlerinden umudu kesmişler. Zaten İsrail’in Gazze’de şu ana kadar ki tutumu kendi vatandaşları dahil orada kim varsa katletmek şeklinde. Bu konuyla ilgili İstihbarat Teşkilatımızı devreye soktuk, şimdi onlar bu konuyu araştırıyorlar. Bir netice alabilmek için çalışıyoruz. Netice alabilirsek ne ala.

reklam
Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?